"Reaktörden sızan en tehlikeli izotopun henüz Mendeleyev Tablosu'nda bulunmadığını anladım. Sezyum-137 değildi bu, Yalan-86'ydı. Facianın kendisi kadar küresel olan bir yalan."
Alla Yaroshinskaya, “Chernobyl: The Forbidden Truth, 1994”
Aşağıdaki yazıyı, tam 16 yıl önce, çiçeği burnunda bir Greenpeace enerji kampanyası sorumlusuyken yazmışım. Bugün yeniden okuduğumda ne kadar güncel olduğuna inanamıyorum! Türkiye'de Nükleer Karşıtı Platform'da yaşlısı, genci, köylüsü kentlisi, öğrencisi, mühendisi... 8 yıl elbirliğiyle mücadele ettiğimiz ve sonunda 25 Temmuz 2000'de DSP-ANAP-MHP Koalisyonu Bakanlar Kurulu kararıyla iptal oluşuna sevinçle tanık olduğumuz Uluslararası Akkuyu İhalesi sürecine göre, değişen bazı şeyler de var elbette. Örneğin, bir koalisyon değil, "tek parti iktidarı" ile karşı karşıyayız; ABD, Japonya, Kanada, Fransa, Almanya ve Türkiye'deki en büyük firmaların yer aldığı 3 dev konsorsiyum yerine, Rusya'nın bir devlet şirketi var işin içinde; internet ve "yeni medya"daki gelişmeler sayesinde bilgiye erişim o yıllara göre çok daha zor engellenebiliyor...) ama nükleer enerjiyi savunan politikacı, sanayici ve bilimcilerin söylemleri her yerde, her zaman aynı. Bu insanlar bu cüreti nereden mi alıyorlar? Lafı hiç dolaştırmaya gerek yok:
Tüketim Toplumu'nun kendi kendini yok edecek kadar azgınlaşan ve sınır tanımayan enerji açlığından...
Bu sabah mutfakta elim elektrik düğmesine uzandığında geriye çektim, dışarda hava aydınlıktı; o düğmenin bir ucunda, Yatağan, Gökova gibi kömür santralları, madenler, binlerce HES projesi ve Tayyip Erdoğan gibilerinin robotik bir edayla savunduğu nükleer enerji "iş"i vardı... kulaklarımda ise Japonya'daki Fukuşima felaketinin haberleri! Şimdi isterseniz 16 yıl öncesine öncesine gidelim: